İŞİNİZE YARAYABİLİR TIKLAYINIZ! .mail: info@yabanhikayesi.com
HARİTALAR
Wikiloc : bisikletrotalari

Yayınlar, fotoğraflar ve içerikler izinsiz kullanılamaz!!!

9 Ağustos 2016 Salı

ALADAĞLAR'DA 10 GÜN KAMP (BİSİKLET-HİKİNG-TREEKİNG) 2016

ALADAĞLAR
03-12 / 07/ 2016



Aladağlar çevresini daha önce ki bisikletli ring turumuzda geçmiştik. Demirkazık Zirvesini turun son günü görmüş, ancak planlarımızda olmasına rağmen, kötü hava muhalefeti nedeniyle bu bölge de kamp atamamıştık. Bu yıl ise, 9 günlük bayram tatili münasebetiyle, eşim ve çocukları memlekete bırakıp, 10 günlük kamp hayatı için, Niğde iline bağlı Çamardı İlçesinin Çukurbağ Köyüne geliyorum. Planlarımda, kamp yerleri için bazı noktalar belirlemiş olsam da, gün gün noktaları kesinleştirmemiştim. İlk olarak Çukurbağ Köyünde bulunan Aladağ Camping Bungalow'a gidiyorum. Aladağların bu yüzünde çok fazla kamp alanı bulunmaktadır. Ancak doğa ile iç içe, önünü Demirkazık zirvesine dönmüş, köyün hemen yanı başında bulunan, eşiyle birlikte doğa ve tırmanış tutkunu bir aile tarafından işletilen şirin ve sıcak bir işletmedir burası. Bu bölgede ki rota planlamalarını yaparken hep kararsız kalmıştım ve uygun bir kamp yeri seçememiştim. Geldiğimde gördüm ki, burası tüm rotalara neredeyse eşit mesafede ve günübirlik ulaşılabilir pozisyonda olan bir noktada bulunmaktadır. Öğle saatlerinde ancak ulaşabilmiştim. Recep ve eşi Zeynep ile tanışma ve sohbetten sonra, Bungalowların ön tarafında ki bahçede, elma ve kiraz ağaçlarının arasında ki çadır alanına yerleşiyorum. Güneşin batışında ki, adı gibi ala renklerine bulanan Aladağlara kapısını verecek şekilde çadırımı kuruyorum.

Aladağlar Bölgesinin, genellikle treking, hiking ve kaya tırmanışı gibi dağcılık faaliyetleri için tercih edildiği bilinmektedir. Sarp ve dik yamaçları ve vadileri bulunan bölgede bisiklet için uygun rotalar yok gibi görünse de,  oldukça keyifli ve eğlenceli bisiklet rotalarının da olduğu şüphesizdir.
Şöyle ki, Çukurbağ köyünden Aladağları karşımıza alarak baktığımızda tamamen dağcılık faaliyetlerini içeren rotaları görebilmek mümkündür. Lakin Aladağlara sırtımızı döndüğümüzde ise, Kapadokya, Ihlara ve Kuş cennetine kadar uzanan gerek günü birlik gerekse tur bisikletçiliğine uygun onlarca bisiklet rotalarının olabileceği görülebilmektedir. Bisikletle günübirlik yapmak üzere 4-5 rota üzerinde çalışmış ve planlamış olsam da, ancak Emli ve Sokullupınar Vadilerine doğru kısa ama keyifli 2 parkur yapabilme fırsatı bulabiliyorum. Diğer bisiklet ve zirve rotalarını sonra ki yıllar içerisinde yapabilmeyi umut ediyorum...





  

 


Kamp alanına yerleşerek fazla zaman kaybetmeden ilk keşif rotasını yapmak üzere Emli Vadisine doğru yola çıkıyorum. Sert başlayan asfalt yol ile keyifli bir şekilde, serin havada 3-4 km ilerliyorum. Yol üzerinde bir kaç nokta da çeşme görüyorum. Genel anlamda su sıkıntısı olmayan bir bölge. Daha sonra toprak yol ile devam ederken, sağ tarafta bulunan Kazıklı Ali Vadisi geride kalıyor. Henüz isimlendiremediğim zirvelerin eşsiz manzarası eşliğinde Emli Vadisine giriyorum. Boğazın hemen girişinde sağlı sollu kayalık bölgelerde kaya tırmanış rotalarına tırmanmakta olan sporcularla karşılaşıyorum. Kayalardan sarkan iplere tırmanan her bir dağcı arkadaşımı gördüğümde umutlarım artıyor, heyecanım yükseliyor, ruhumda çiçekler açmaya başlıyordu. Sanki bambaşka bir dünyaya açılan giriş kapısından geçmek üzereydim. İki taraflı sur gibi yükselen kayaların arasında ki dar boğazdan geçtikten sonra Emli Vadisinin geniş kamp alanı ulaşıyorum. Wc, Lavabo ve soğuk duş imkanı olan, yemyeşil çimenlerle kaplı, düz ve geniş bir kamp alanı. Kişi başı giriş 4 TL. Çadır Konaklama 10 Tl olarak ücretlendirilmektedir. Orman yolu, vadi içerisinde bir süre ilerledikten sonra bozularak devam etmektedir. Mıcır ve kaygan zemin tehlikeli bir hal almaya başlıyor. Daha fazla riske girmeyerek dönüyorum. Sonra ki günlerde bu yolun sonuna kadar devam ettiğim de görüyorum ki, bir süre sonra yol düzeliyor ve orman içerisinde bir kaç kilometre daha ilerliyor. Gün sonunda kamp alanına döndüğümde, 19 kilometrelik, keyifli ve kolay sayılabilecek bir rotayı geride bırakıyordum. Kamping de bulunan tüm sporcular, bahçede ki masada toplanarak hoş bir sohbet havasında günün değerlendirmesiyle birlikte, kurulan yeni dostluklarla gece tamamlanıyor ve herkes yeni bir güne uyanmak üzere yavaş yavaş odasına ve çadırına çekiliyor.
Rota http://tr.wikiloc.com/wikiloc/view.do?id=13885833


Sarı Mehmet'in Yurdu, ileride Emli Boğazı


Emli Vadisi Kamp Alanı

 Emli Boğazından Kocadölek Mevkiine devam eden Orman Yolu

  
Sabahın ilk saatlerinde bu alanda tavşanlar kaçışıyordu ...





Kampın ikinci gününde bir türlü hangi rotaya gideceğime karar veremiyorum. Yol üzerinde rota değerlendirmesi yaparak hareket etmek üzere basıyorum pedala. Rampa aşağıya doğru, çok temiz ve serin bir havada Elma, Kiraz, Vişne ve Erik bahçeleri arasında ilerliyor. Bir süre sonra hafif tırmanışla devam eden yol ile Demirkazık Köyüne ulaşıyorum. Köy meydanında market mevcuttur. Marketten hemen sonra tabelanın gösterdiği sağ tarafta iki yol mevcuttur. Bir tanesi direk devam etmekte ve diğeri ise sağa yukarıya doğru devam etmektedir. Sağa devam ederek Dağcılık Federasyonun Dağ Evine ulaşıyorum. Burada rotaya karar vermem gerekiyordu. Çok merak ettiğim Sokullupınar Kamp alanına doğru devam etme kararı alarak, Dağ Evinin hemen yanından başlayan rampa ile devam ediyorum. Yol oldukça sert ve bozuk bir şekilde ilerliyor. Bir süre tırmandıktan sonra biraz düzelerek keyifli bir hal alıyor. Karşıda ki zirvelerin eşsiz manzarası eşliğinde devam ediyor. Aslında Sokullupınar Kamp alanı yakın gibi görünüyor olsa da, zorlu rampalar üzerinde bisikletle ilerlemek oldukça zorlu bir hal alıyor. Rampanın biri bitiyor diğeri başlıyor. Geçen haftadan da yeterli kondisyonum olduğu için sıkıntı çekmeden keyifli bir şekilde kamp alanına ulaşıyorum. Sokullupınar Kamp alanında bulunan buz gibi suyun çevresinde onlarca gelincik oyunlar oynayarak karşılıyor. Oldukça geniş, yemyeşil bir kamp alanı mevcuttur. Planlarım arasında kamp atmayı düşündüğüm bir yer idi. Gelip görünce daha çok sevdim ve en az bir gün kamp atmayı planlıyorum. Bakalım fırsat ve zaman olacak mı, ilerleyen günlerde gösterecek...

Dağdan keyif almak için, Dağcı olmak gerekmiyor. Egolardan uzak, zirveleri gören bir keyif de yetebilmeli insana...










Demirkazık Köyü ve Dağ evi.

Daha önce ki paylaşımlarda da bahsettiğim gibi, tırmanışlar benim için terapi tadında geçmektedir. Sokullupınar rampası boyunca da hep dağ, dağcı, dağcılık ve bisiklet konularını sorguluyorum. Doğa faaliyetlerinde önceliklerim bellidir. Gittiğim/gideceğim yer en başta farklı ve yeni bir doğa olmalı, doğal özellikleri ve güzellikleri olmalı, manzarası ve seyri, keyif vermeli. Doğaya uyum şansımın, gücümün yettiği kadarıyla sınırlı olduğunun bilincindeyim. Kabiliyet ve yeteneklerimi zaman zaman dener, sınırlarımı ölçerim. Mümkün olduğunca kontrollü ve emniyetli hareket etmeye çalışır, tedbiri elden bırakmamaya gayret ederim.. Aşırı risklere girmemeye çaba gösteririm. Kabiliyetlerim ve becerilerim ancak bildiklerimle sınırlıdır. Durum böyle iken saplantılar ve takıntılardan uzak kalarak gereksiz risklerden kaçınmaya çalışırım. İlla bu zirveyi yapmalıyım, bu dağ çıkışı olmazsa olmazımdır, bu rotadan kesinlikle gitmeliyim gibi kendimce gereksiz şartlanmalar içerisine girmemeye gayret ederim. Ancak bir bölgeye gelmişsem, gücümün yettiği ve yapabileceğim bir kaç zirveye ulaşmayı da isterim elbet. Çevrede ki bölge hakkında edindiğim bilgilere göre, Karasay, Eznevit, Emler ve Alaca gibi yapabileceğim bir kaç zirvenin bilgisine ulaşıyorum. Bu konuya yürüyüş rotalarında tekrar girmek üzere çok uzatmadan, konuyu şu şekilde bağlamak istiyorum. Bu rampanın bana öğrettiği, Bisiklet ve bisiklet sporunun çok özel olduğudur. Mütevaziliği, paylaşımcılığı, kolaylığı, ulaşılabilirliği, ucuzluğu ve bireysel bir spor dalı olduğu gibi pek çok pozitif yönlerinin bulunduğu kanaatine tekrar tekrar varıyorum. Bisikletiniz var ise, alır başınızı dilediğiniz yere gidebilirsiniz. Ama dağcılık faaliyetleri böyle değil malesef. Özellikle teknik içeren bölgelerin en başta olmazsa olmazı, sonsuz güvenebileceğiniz ve canınızı emanet edeceğiniz bir partnerdir. Kendi başınıza yapabileceğiniz bir spor değildir. Bu sebeple dağcılığın benim isteklerime hitap ettiğini pek söyleyemiyorum. Ancak dağda olmak, ve dağa çıkmak içinde illa ki dağcı olmak zorunda olmadığımı da anlıyorum. O zirveyi uzaktan izlemek yada hemen yanı başında ki kolaylıkla ulaşabileceğim diğer zirveden izlemekte bana keyif vermektedir. Doğa da olmak zaten başlı başına bir keyiftir. Ancak illa ki o zirvelere ulaşmak zorundayım gibi bir egonun da içinde olmak ve taşımak istemiyorum. Şartlar, imkanlar ve koşullar mümkün olur da günün birinde ulaşabilirsem, ne mutlu bana...

Sokullupınar'dan ayrılarak geldiğim yol ile yine Dağevine ulaşıyorum. Bu kez çevre yol ile devam ederek yine meyve bahçeleri arasından geçerek öğle saatlerine yakın bir zamanda Aladağlar Kamping'e dönüyorum.
Rota http://tr.wikiloc.com/wikiloc/view.do?id=13886698


Sokullupınar Bisiklet turundan sonra biraz dinleniyor ve öğle yemeğini kamp alanında yiyorum. (Bu arada, Aladağlar Bungalow Kamping'de, misafirler için, mutfak eşyalarının, buzdolabının ve ocak setinin olduğu ortak bir mutfak ile sıcak su imkanı bulunan ortak bir banyo mevcuttur.) Yemek sonrası kalan vakti değerlendirmek ve Emli Vadisini biraz keşfetmek üzere araçla Emli Boğazına geçiyorum. Burada karşılayan görevli ile tanışıyor ve ayaküstü sohbet ediyoruz. Bir kaç saat bölgede yürümek istediğimi söylediğimde, araç otoparkını göstererek, aracımı bırakıp dilediğimce hareket edebileceğimi söylüyor. Herhangi bir ücret talep edilmiyor. Emli Boğazı tabelasının hemen yanında tarife ücretleri yazılmış olsa da, bölgeye giriş çıkışlarımızda herhangi bir ücret talebiyle karşılaşmadık. Aracımı bırakarak, kamp alanın hemen karşısından yükselerek ilerliyorum. Zaman zaman önüme çıkan patikayı takip ediyor, zaman zaman açık manzarayı görebileceğim kayalıkların ve tepelerin üzerine yöneliyorum. Yaklaşık olarak batı yönünde 500 metre rakım yükselerek, sola doğru yöneliyor ve ilerliyorum. Karşıda ki geniş çimenlik alana ulaşıyorum. Zaman zaman büyük kayalıkların arasından küçük tırmanışlar yaparak ilerliyorum. Yükseldikçe açığa çıkan zirvelerin ve vadilerin eşsiz manzarası kesinlikle görülmeye ve yaşamaya değer bir duygular yaşatıyor. Çimenlerin arasından ilerlediğim alandan bir patikayı takip ederek ormana doğru yöneliyorum. Orman içerisinde bir süre dikleşen ve uçuruma dönüşen patikadan, ağaçlara tutunarak ilerleyerek daha düzgün olan başka bir patikaya ulaşıyorum. Bu günde ve diğer günlerde edindiğim deneyim, Aladağlar bölgesinde oldukça dikkatli olmam ve tedbiri elden bırakmadan ilerlemem gerektiğidir. Sarp arazi yapısında yolların bir anda uçurumlara çıkabileceğini anlıyorum. Bir kaç saatlik keyifli bir keşif yürüyüşünden sonra Emli Boğazı Kamp alanına ulaşarak günü tamamlıyorum. Çevreyi gözlemlediğimde görüyorum ki, oldukça çok alternatifler üretilerek, bu gibi küçük yürüyüşlerin yapılabileceği pek çok patika ve alanın mevcut olduğunu görüyorum. Ancak kesinlikle, harita ve GPS gibi araçlar olmadan ve tek başına yapılmaması önemlidir. Aladağlar Bölgesinde pek çok noktada telefon çekmemektedir. Bazı bölgelerin tepeliklerinde ve zirvelerinde nadir çektiği görülmüştür.

Rota :http://tr.wikiloc.com/wikiloc/view.do?id=13891897







Dağ Çayı

EZNEVİT ZİRVESİ DENEMESİ (Hiking) (3560 Metre)

Sabahın ilk ışıkları ile uyanarak, mis gibi bir hava ile zinde ve dinlenmiş olarak kalkıyorum. Derhal kendime çay ve kahvaltı hazırlayarak erkenden Emli Vadisinin yolunu tutuyorum. Hava ne sıcak ne soğuk, her türlü aktivite için uygun. Ancak zirveler hafiften sisler arasında geziniyor. Emli Boğazının girişine geldiğimde ise iki tane yabani tavşan hoplaya zıplaya koşturarak karşılıyor. Ortam o kadar güzel ki anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalır. Toprak yolun çekiciliğini, çimenlerle kaplı meraların ve çiçeklerin hoş kokusu, uzaklardan gelen keklik seslerini anlatmaya hiçbir kelime yetmez. Emli Boğazı Milli Parkına giriyor ve aracı park alanına park ediyorum. Henüz uyanmış ve kahvaltı hazırlıkları yapan kamp alanında ki arkadaşlarla selamlaşarak Eznevit Zirve Rotasına giriyorum. Elimde bu rotaya ait bir kayıt mevcut idi, ancak Eznevit Yayladan başlamaktadır. Dolayısı ile oraya kadar arkadaşların tarif ve yönlendirmesi ile Kamp alanında ki Lavabonun hemen arkasından başlayan, bariz bir şekilde belli olan patikaya girerek rotaya ulaşıyorum. Hafif çarşak ile başlayan rota aniden yükselmeye başlıyor. Yükseldikçe arkada meydana çıkan vadi manzarası ile ilerlemeye devam ediyorum. Eznevit Yaylasına yaklaşınca koyun ve keçi sürülerinin sesini duyuyorum. Sırtı aşar açmaz Ali çobanın sürüleri ile burun buruna geliyorum. Herbiri bir yerlere dağılmış yatıyorlar. İleride ki çadırı görünce çobanı arıyor gözlerim. Bir kaç koyunda ki hareketlenmelerden Çoban Ali beni fark ediyor ve önce hızlı adımlarla, sonra ise koşarak bana yöneliyor. O anda anlıyorum ki tehlike var ve beni köpeklerden koruma amaçlı bana geliyor. Ali' nin koştuğunu fark eden eşek kadar iki tane köpekte beni fark ederek koşmaya başlıyor. Köpeklerin boyutları öyle büyük ki neredeyse boyum kadar varlar. Ali'den önce bana ulaşmış olsalar kesinlikle parçalarlardı sanırım. Öyle ki Ali elinde ki taşları dahi onlara suvurarak sakinleştiremiyor. Normal de sahipleri birini yanına almış ve sahiplenmişse, sakinleşmeleri ve uysallaşmaları gerekirdi. Oysa bunlar nerede ise sahiplerini de devirecek gibi saldırıyorlardı. Ali'nin ısrarlı tavırları ile uzaklaşıyor, göz teması ve hırlamaları kesiyorlar. Onlar, Ali'nin hazırladığı mamaları yerken, ayak üstü biraz laflayarak, yaylanın arkasında ki sırta doğru yürümeye başlıyoruz. Arka tarafta ki çeşmeye kadar bana eşlik ediyor ve köpekleri kolluyor. Artık bana ulaşamayacaklarına emin olduktan sonra, vedalaşıyoruz ve çadırına dönüyor. Eznevit Zirveye doğru devam eden patikayı ve yolu biraz tarif ediyor. Patikaya ulaşarak çarşak bölgeye yöneliyorum. Elimde ki rotayı kontrol ettiğimde, kışın karlı zeminde yapıldığının farkına varıyor, o rotayı takipten vazgeçiyorum. Zirveyi hedef alarak, doğaçlama patikalar ile ilerliyorum. Ancak bir yandan da hava kapatmaya başlıyor ve Eznevit zirveyi sarmalıyor. Zaman zaman açsa da çoğunlukla kapatıyor. Parkur yapısı çok değişiklik gösteriyor. Yer yer düzgün bir patikada ilerlerken, bir anda taşlık ve kayalık yapıya dönebiliyor, zaman zaman da çarşaklı bir durum alabiliyordu. 2350 metrelik rakımlara ulaştığımda, hava tamamen kapatarak bir kaç metre ilerisinin dahi görülemeyeceği bir hal alıyor. Aralıklarla açan sislerin arasından görebildiğim kadarıyla, önümü set gibi kapatmış bir kaya kütlesi olduğunu fark ediyorum. Daha fazla ilerlemenin riskli olabileceği kanaatiyle, öğle yemek molası veriyor ve bir süre dinlenmek istiyorum. Bu süre zarfında ise, hava açacak olursa, parkuru görerek devam etmeyi düşünüyorum. Her ne kadar devam ettiğimde zirveye ulaşabileceğime inansam da, bu riske girmeye gerek olmadığını düşünüyorum.

Yaklaşık olarak 1 saatlik molanın sonunda havada olumlu yönde bir değişiklik olmaması ile dönme kararımın arkasında durarak, daha fazla zaman kaybetmeden geldiğim rota üzerinden devam ediyorum. Yüzey yapısı oldukça dik ve çarşaklı olduğu için farklı yolları deneme riskine de girmeden, aşağıda ki patikaya ulaşana kadar düzgün ve risk oluşturmayan bölgelerden ilerliyorum. Eznevit Yaylasının görünmeye başladığı ve kayalık bölgenin bittiği noktada, patikaya ulaşarak, sola devam eden (Kocadölek yönüne) patikayı takip ediyorum. Böylece Eznevit Yaylada ki köpeklerle tekrar muhatap olmak zorunda kalmayacak ve farklı bir rotadan dönmüş olacaktım. Bu patika her ne kadar Emli Vadisine giden rotayı uzatsa da, kesinlikle gittiğime değecek güzellikte manzaralara hakim idi. Bir noktadan sonra çakıl taşlarının oluşturduğu çarşaklı yol ile oldukça keyifli ve eğlenceli bir iniş rotası başlamış oldu. Kocadölek bölgesinden gelen patika ile birleşme noktasına kadar bu yol yapısı devam etmektedir. Özellikle uzun inişlerde ki, sert zemin yapısıyla oluşan, diz ve topuklarda ki ağrı oluşumunu engellemiş ve konforlu bir iniş sağlamıştır. Vadi tabanına ulaştığımda ise, orman yoluna kavuşarak 3-4 kilometrelik yürüyüş sonunda Emli Vadisine park etmiş olduğum araca ulaşarak bugünün parkurunu da tamamlamış oluyorum.
IMG_9932


Diğer Fotoğraflar için tıklayınız!!!





Eznevit Yaylası

 Eznevit Yaylasının Çobanları ...

Zirveye uzanan yolda, umutsuzca bulutların dağılmasını beklerken...





Emli Vadisi

KOCADÖLEK KAMP GÜNLERİ (Treking)

Aladağlar Kamp günlerinin dördüncü gününde, Antalya'dan arkadaşlar da geliyor bölgeye. Aladağlar bölgesinde ki planlarım arasında, 3-4 günlük doğa ile iç içe kamp planım vardı. Ancak bölgeyi tanımadığım için nerede ve ne şekilde kamp atabileceğimden emin değildim. Doğaçlama olarak uygun olan bölgelerde kamp atacaktım. Ancak gelen arkadaşların dağ ve dağcılık tecrübeleri oldukça yüksek idi. Bölgeyi çok iyi tanıyan Kokartlı Dağ Rehberi İsmet İNAN, Dağcılık Federasyonu Eğitmeni Ayşe KAPLAN KALKAN ve Federasyon tarafından eğitimlerini tamamlamış olan Pelin ve Hatice arkadaşlarım idi. Dolayısıyla onlarla bölgede bir kaç gün kamp hayatı yaşamak benim için onur olurdu. Hem tecrübelerinden faydalanacak, hem de güvenli bir dağ kampı yaşayabilecektim. Bölgede ki kamp günlerinde, onlar için de bir sakınca olmadığını belirtmeleri üzerine, büyük bir mutluluk ve heyecan ile ilk kamp kuracağımız Koca Dölek Bölgesine hareket ediyoruz. Şehirden uzak geçireceğimiz önümüzde ki günlerin tüm yiyecek, içecek ve giyecek ihtiyaçlarının yüklü olduğu kamp çantalarımızı yükleniyoruz. Oldukça ağır olan çantalarla yürümekte zorlansak da, bir süre sonra alışarak keyifli bir şekilde kamp alanımıza ulaşıyoruz. Öncelikle bölgeyi gözlemliyor ve uygun bir kamp alanı arıyoruz. Vardığımızda hareket halinde olan bir koyun sürüsü vardı. Çoban ile konuştuğumuzda, kendilerinin şu an buradan göç ettiklerini ve dilediğimiz bir yere kamp kurabileceğimizi belirtti. Çok güzel yeşillik bir alan vardı, ancak sürü gece boyunca burada konakladığı için pek uygun değildi. Hortum ile bir kaç yüz metre ileriden taşınarak getirilmiş bir su vardı. Ne suya çok uzak ne de çok yakın olan uygun bir noktayı gözümüze kestirerek, gerekli temizlikleri yapıyor ve çadırlarımızı kuruyoruz. Ertesi gün arkadaşların Parmakkaya için teknik tırmanış planları olduğundan, öğleden sonra geldiğimiz bu ilk günümüzde, bol bol dinlenerek,   erken saatte yatıyoruz.









Kocadölek Kamp Alanı




PARMAKKAYA 

Ertesi günün ilk ışıklarıyla kalkarak kahvaltımızı yapıyor ve hazırlıklara başlıyoruz. Benim tırmanış planım yoktu, ancak Parmakkaya'ya kadar arkadaşlara eşlik ediyor ve teknik malzemelerini taşımaya yardımcı oluyorum. Kamp alanımızdan o bölgeye ulaşmak içinde, oldukça keyifli olan patikayı izleyerek vadi içerisinde ilerliyoruz. Yaklaşık 1 km sonra buz gibi suyu bulunan Akşampınarı Kamp alanından geçiyoruz. Bu noktadan sonra su bulunmamaktadır. Parmakkaya'ya yaklaştıkça parkur zorlaşıyor ve riskler artıyor. Zaman zaman çarşaklı, zaman zaman, kayalık bölgelerden ilerliyoruz. Son bölümde Parmakkaya'ya yaklaştığımız noktada, bir kaç metre yüksekliğinde ki kayalık bölgeyi tırmanarak geçiyor ve tırmanış bölgesine ulaşıyoruz.


Parmakkaya

Parmakkaya

HAVA DURUMU

Henüz sabahın erken saatleri olduğu için ve bulunduğumuz yüzey, gölgede kaldığı için hava biraz serin ve kaya yüzeyleri buz gibi. Aylardan Temmuz olmasına rağmen, 2600 metrede seviyelerinde olduğumuz Parmakkaya bölgesinde, polar çeketlerimizle ancak durabiliyoruz. Gözlemlerime göre, Aladağlar Bölgesinde genel itibariyle hava sıcaklığı rakıma göre çok değişken farklılıklar göstermektedir. 1500 metrelerde ki Çukurbağ Köyünde, gündüzleri kısa kollu tişörtlerle durmak mümkün iken, geceleri polar ceket giyme ihtiyacı hissedilmektedir. Ancak 1700 metrelerde ki Emli Vadisi ve 2000 metrelerde ki Kocadölek Kamp Alanında, normal zamanda tişört yeter iken, esinti var ise polar giyme ihtiyacı duyulmaktadır. Yürüyüşler esnasında, rüzgarın durumuna göre zaman zaman polar çeket giyme ve sık sık terleyen kıyafetleri değişme ihtiyacı duyulmaktadır. Çabuk kuruyan ve teri dışarı atabilen kıyafetlerin avantajları, fazlasıyla menfaatimize olmuştur. Kocadölek Kamp Alanında bazı gecelerde esinti olsa da, 8-10 derecelik tulumlar da uyumak mümkün olabilmiştir.


Hava durumu ile ilgili kısa bir bilgiden sonra, Parmakkaya faaliyetine tekrar devam edeyim. Arkadaşların başarılı bir şekilde başladıkları tırmanışlarını izlemek ve onlara yönlendirme desteği sağlamak da, sanki tırmanıyormuşcasına heyecan ve keyif veriyordu. Kayalara her tutundukları nokta da ki heyecanı, onlarla birlikte hissediyor ve yaşıyordum. Dolayısıyla onların tırmanışları esnasında, düşünmüş olduğum çevrede ki keşif turunu iptal ederek, arkadaşlarımın heyecanına ortak olmaya devam ediyorum. Tırmanış devam ederken bir taraftan da hava değişiyor ve üzerimizden yoğun bulutlar geçmeye başlıyor. Avcıbeli tarafından zaman zaman gökgürültülerinin sesleri duyulurken, giderek yoğunlaşan ve kararan bulutlar, yaklaşan yağmurun habercisi olmaya başlıyordu. İkinci ip boyundan sonra atıştırmaya başlayan yağmurla birlikte arkadaşlar Parmakkaya Tırmanışını bu noktada bırakarak dönme kararı alıyorlar. Bulunduğumuz rakımda (2600 metre) hava bir anda değişebiliyor ve buz gibi oluyordu. Dolayısıyla zaman ve alınacak kararlar çok önem arz ediyordu. Oldukça riskli olan dönüş parkurunun, yağmurla ıslanması ve yağmurla birlikte yürümek hayati riskler oluşturabilirdi. Zamanında ve doğru alınmış dönüş kararı ile yağmur yağmadan faaliyetimizi tamamlayarak, sağlıklı bir şekilde kamp alanımıza ulaşıyoruz. Avcıbeli ve Alaca zirvelerine gidebilmeyi isterdim, ancak olumsuz hava şartları sebebiyle başka bir zamana bırakmak durumunda kalıyorum. 






KARASAY ZİRVESİ ( 3550 Metre)

Bugün için hedeflediğim zirve olan Karasay Zirvesine tırmanmak üzere günün ilk ışıklarıyla uyanıyorum. Sulağankaya'ya tırmanacak olan  diğer arkadaşlar ise çoktan yola düşmüşlerdi bile. Karşılıklı bol şans ve kazasız belasız keyifli bir etkinlik dileklerimizden sonra, derhal kahvaltı hazırlıklarına başlıyorum. Çok fazla zaman kaybetmeden kahvaltımı yaparak saat 07:00 sularında yola düşüyorum. Bir süre Eznevit Zirveden dönüşte yürüdüğüm patikanın devamı ile yürüyerek Karasay Zirve patikasına ulaşıyor ve sağa dönerek çarşaklı yüzeyde tırmanışa devam ediyorum. Oldukça dik ve bol çarşaklı olduğu için, hem tırmanmakta, hem de tutunmakta zorlanıyorum. Biraz ileride sol tarafımda ki kayalıklara yaklaşarak, zaman zaman kayalara tırmanarak, zaman zaman ise çarşaklı yüzeyde kayalara tutunarak ilerliyorum. İlk kaya kütlesinin tepe noktasına çıktığımda, geniş ve rengarenk çiçeklerle dolu bir düzlük ile karşılaşıyorum. Sol tarafa ilerlediğimde Eznevit Yaylayı gören muhtşem bir manzara kendisini gösteriyor. Kısa bir moladan sonra ilerlemeye devam ediyorum. Sağ tarafımda kayalık zirveler yükselirken, karşımda Karasay zirvenin kayalıkları bir set gibi dikiliyor. Dikkatle dinlediğimde Dağ Keçilerinin seslerini duyuyorum. Yankıdan dolayı uzunca bir süre sağ tarafımda ki kayalıkların zirvelerinde arıyorum. Ancak bir türlü göremiyorum. Görebilme umudunu yitirerek ilerlemeye devam ediyordum ki, karşımda ki kayalıkların zirvesinde bir kaç tane keçi görüyorum. Dikkatle incelediğimde 8-9 tane keçi sayabiliyorum. Bir süre seslerini dinlerken kendilerini izliyorum. Sonra ilerlemeye devam ettiğimde onlarda hareketleniyor ve kayaların arkasından sürünün devamı çıkıyor. 36 adet saydıktan sonra saymayı bırakıyorum ve en az 50 adet oldukları kanaatine varıyorum. Sağ tarafımda ki kayalıklara doğru ilerleyerek zirveye doğru gidiyor ve gözden kayboluyorlar. Sol tarafımda yükselen Eznevit ve karşımda set gibi duran Karasay Zirvesinin birleştiği boğaza doğru ilerlemeye devam ediyorum. Ancak bir taraftan da hava kapatlamaya başlıyor. Arkamdan öyle hızla geliyor ki bulutlar bir anda sarmalayarak içine alıyorlar. Görüş mesafesi düşüyor, hava soğuyor ve tırmanış güçleşiyor. Hemen polar ceket giyiyor ve serinleyen hava da tırmanışa devam etmeye çalışıyorum. Ancak geriden gelen bulutların yoğunluğundan dolayı pek açacak gibi durmuyor. Çarşaklı rota üzerinde bariz şekilde belli olan patika ile boğaza kadar ulaşıyorum. Zaman zaman Demirkazık zirvesi kendini gösteriyor bulutların arasından. Telefonun çektiği bir noktada, Aladağ Kamping de ki Recep'i arayarak hava durumu hakkında bilgi almaya çalışıyorum. Yağış görünmediğini ancak aşağıdan bulunduğum noktaya baktığında Kayseri tarafından bulutların gelmeye devam ettiğini belirtiyor. Garip olan ise, bulunduğum sırt noktasına sağdan ve soldan bulutlar gelmeye devam ediyor ve orta noktada birleşerek sabit kalıyorlar. Recep'e teşekkür ederek, çok uzağımda olmayan Karasay Zirveye doğru tırmanmaya devam ediyorum. Saat 11 sularında zirveye ulaşarak manzaranın keyfini çıkartıyorum. Bulutların arasında çok güzel manzaralar ortaya çıkmaya başlıyor. Derhal terli kıyafetleri değiştiriyor ve montumu giyiyorum. Zirvede benden başka kimse yoktu ve ne geldiğim parkurda, ne de Karayalak Vadisi tarafında kimseler yoktu. Demirkazık zirvesinde bulunan bir kaç kişiyi fark ediyorum. Yemek molasından sonra hazırlanıyor ve dönüş rotasına başlıyorum. Zirve defteri olmasına rağmen, kalem bulunmadığı için malesef yazamıyorum. Eğer bu yazıyı okuyup giden arkadaşlar olursa, yanlarında kalem götürmelerini ve zirve defterinin arasına koymalarını rica ediyorum. Her hangi bir riske girmemek için geldiğim rotadan tekrar dönüyorum. Parkur çoğunlukla çarşaklı ve dik olduğu için, karlı yüzeyde iner gibi kaya kaya aşağıya kadar iniyorum. Ancak ayakkabımın iç kısmında ki çarşak bandının ayak tarak kemikleri hizasında bitmesinden dolayı, o noktada ki dikişlerin taşlar tarafından kesildiğini fark ediyorum. Dolayısıyla sonrasında her ne kadar dikkatli hareket etsem de, dikişler bir kere attığı için bir miktar açıklık oluşuyor. Aladağlar bölgesinin neredeyse tamamı aynı yapıya hakim olduğu için, çepeçevre çarşak bandı bulunan ayakkabıların tercih edilmesi uygun olacaktır. Yol üzerinde karşılaştığım dağ çaylarından(ada çayı) bir tutam topluyorum. Hatırlıyorum da, çocukluğumda tatil harçlıklarımızı çıkartacak kadar topladığımız olurdu. Mis gibi kokusu ciğerlerime kadar işliyor ve içimi ferahlatıyor. 14:30 sularında iyi bir zamanlama ile kamp alanına varıyorum. Karnım tok olduğu için kısa bir süre dinlenmek üzere yatıyorum. 24 saat öten keklik sesleri arasında uyumak, muhteşem bir keyif.






50 nin üzerinde ki keçi sürüsü






HEYECANLI DAKİKALAR

Bir süre dinlendikten sonra, diğer arkadaşlar yorgun ve aç gelecekleri için, akşam yemeğini hazırlıyor ve Vali Konağı olarak adlandırılan bölgeye doğru karşılamaya gidiyoruz. Amacımız hem arkadaşlarımızı karşılamak hemde biraz yürümek. Vali Konağının alt kısmında ki buz gibi suyun yanı başında bir süre oturuyoruz. Saatler ilermeye başlıyor. Önümüzden devam eden koyun sürüsü Vali Konağına ulaşmış durumda. Çobanın seslerini duyuyoruz. Bir süre sonra arkadaşların gittiği rotaya doğru ilerliyor ve boğaza doğru tırmanıyorum. Vali Konağında ki çobana Sulağankaya'nın yerini soruyorum. Ancak öyle bir yer olmadığını ve bu civarda, hemen yan tarafını işaret ederek Sulağankeler adında bir yerin olduğunu bildiriyor. Güneş batmak üzere iken, biraz tedirgin oluyor ve geciken arkadaşlarımız için endişelenmeye başlıyoruz. Yanımıza ne bir fener, ne de teçhizat almadığımız için, hava kararmadan kamp alanına ulaşarak, fener ve diğer malzemeleri almak üzere hareket ediyoruz. Kamp alanına vardığımızda, bir süre önce gelmiş olan Kahramanmaraşlı arkadaşları görüyoruz. Onlara durumu anlatarak yardımlarını istiyoruz. Bursa ve Maraş ekiplerinin de desteklerini alarak tekrar arkadaşlarımızı karşılamak üzere Vali Konağına doğru hareket ediyoruz. Saat 21:00 i geçmiş ve hava kararmıştı artık. Vali Konağına doğru tırmanmaya başlarken bir taraftan da yukarıda bulunan çobana sesleniyoruz. Ancak uzun bir süre sesimizi duyuramıyoruz. Dere yatağından yükselerek çobana yaklaştığımız anda, sesimizi duyuyor ve arkadaşlarımızın ismini soruyor. O bizden daha yüksekte olduğu için, vadiye doğru daha etkili bir ses tonuyla bağırmaya başlıyor. Ve çabalarımız sonuç vererek, arkadaşlarımız çobanın sesini duyuyor ve karşılık veriyorlar. Arkadaşlarımızın sesini duyduğumuz anda büyük bir mutlulukla sevince boğuluyoruz. Hemen durumlarını soruyor ve iyi oldukları bilgisini alıyoruz. O anki sevincimizi anlatmaya kelimeler yetmez. Ancak yanımıza gelmeleri yarım saatten fazla sürüyor.
Buradan tekrar emeklerini ve desteklerini esirgemeyen Maraşlı ve Bursalı dostlarımıza sonsuz teşekkürlerimizi iletiyoruz. İyi ki varsınız dostlar...
Saat 11 sularında ulaştığımız kamp alanında, sıcak çorbalarımızı içerek günü tamamlıyor ve dinlenmeye geçiyoruz.


DİNLENME

Ertesi günü, dinlenme günü olarak belirliyor ve geç saatte kalkıyoruz. Geç saat dediğim sabahın 7 si. Çünkü faaliyet ve yürüyüşler için genelde 4-5 gibi kalkarak hareket etmekteyiz. Yedi de kalkmak orası için oldukça geç bir zaman. Normal durum için erken bir vakit olmasına rağmen, zinde ve oldukça dinlenmiş bir vaziyette kalkıyoruz. Diğer arkadaşlarında uyanması ve toparlanmaları içi saat 9 gibi kahvaltı hazırlıkları yapıyoruz. Rahat rahat kahvaltımızı yaparak, rahat bir şekilde hareket ediyoruz. Terli kıyafetleri yıkıyor ve ısınan hortumla birlikte, ılımış olan su ile duş alıyorum. Oldukça rahatlamış bir vaziyette kısa süreli de olsa, güzel bir öğle uykusu çekiyorum. Öğleden sonra çevrede kısa süreli bir keşif yürüyüşünden sonra, akşam yemeği başında ertesi günün planlamasını yaparak, erken saatte yatıyoruz.

HAYAT KALİTEMİZİ DÜŞÜREN BAĞIMLILIKLARIMIZ

Doğa ile iç içe olmak muhteşem bir keyif. Elektrik yok, bilgisayar yok, telefon yok, televizyon yok, gürültü yok, kalabalık yok, kirlilik yok, beton yığınları yok, nem yok, sıcak yok, yok da yok. Olanlar ise huzur, keyif, sessizlik, kuş sesleri, rüzgarın sesi, temiz hava, ağaçlar, dağlar ve gece üzerimizi örten milyonlarca yıldız. Ne kadar huzurlu ve keyifli bir ortam. Düşünüyorum da bağımlılıklarımızdan kurtulduğumuzda, yaşam kalitemiz ve hayat standartlarımız da o derece artmakta. 2008 yılında 20 yıla yakın bir süre, vücudumu zehirleyen sigara bağımlılığından kurtularak, bisikletli yaşama ilk adımı atmıştım. Gecikmeli de olsa, bu bağımlılıktan kurtuluş, hayatımın dönüm noktalarından bir tanesi olmuştur. Yine yemek yeme alışkanlığım da ki ekmek ve şeker bağımlılığımdan vazgeçmem, gereksiz kilolardan kurtarmıştır. Şu günlerde ise, yine bağımlısı olarak düşündüğüm facebook gibi uygulamaların bağımlılığından kurtulmanın da zamanının gelip geçtiğini düşünmekteyim. Gerek paylaşım yapmak, gerekse paylaşımlara bakmak koşuluyla, zamanımızın pek çoğunu elimizden alıp gitmektedir. Bu tür uygulamalar bizi aynı zamanda elimizde ki akıllı telefonlara da bağımlı hale kılmaktadır. Dolayısıyla, zaman zaman telefonsuz ve internetsiz bir hayat düşünemez hale geliyoruz. Diğer bir taraftan ise, çocuklarımı, bu uygulama ve cihazlara bağımlı hale gelmekten koruyabilmek adına, öncelikle onlara örnek olabilmeliyim. Evet belki faydasının olduğu durumlarda mevcuttur. Lakin, olumlu ve olumsuz yönlerini oyladığım da, hayatımda ki olumsuz yönleri ağır bastığından, en kısa süre de bu bağımlılığımdan da vazgeçerek, bundan sonra ki paylaşımlara sadece blog ve web sayfamız üzerinden devam etme kararı alıyorum.

SOKULLUPINAR-KARAYALAK-EMLER ZİRVE (3723 Metre)-YEDİGÖLLER (Hiking)

Uzun bir günün başlangıcı için yine erken saatte ayaklanıyoruz. Henüz gün ağarmamışken kalkıyor ve toparlanıyoruz. Yolumuz uzun ve yükümüz ağır idi. Arkadaşlar bu gün için daha önceden ayarladıkları katıra eşyalarını verecek ve Karasay Zirve'den Yedi Göller bölgesine geçeceklerdi. Bir katır ile dört kişilik eşya için anlaştıklarından dolayı ben kendi yükümü kendim taşıyacaktım. Onların yüklerini katırlara yüklemek üzere bir araç gelerek yolun bittiği noktadan bizi alıyor. Kampingde telefon ve fotoğraf makinasının şarjlarını tamamladıktan sonra, Sokullupınar'a hareket ediyoruz. Orada araçları bırakıyor ve katırlara yüklenen eşyaları gönderiyoruz. Patika üzerinden yola düşerek Karayalak Vadisinde ilerlemeye başlıyoruz. Bir süre düzgün bir şekilde ilerleyen patika, devamında bir anda dikleşiyor ve çarşaklı bir bölgeden geçiyoruz. Etrafımızın kayalarla çevrili olduğu dar bir alanı geçtikten sonra karşımıza Kızılkaya zirvesi dikiliyor. Hemen solunda Çelikbuyduran ve Emler Zirvesi, sağ tarafta ise Karasay geçidi ve zirvesi bulunurken, Eznevit Dağı kayalıkları hemen yanı başımızda yükselmekte idi.. Çelikbuyduran Kamp alanında, kayaların arasından fışkıran buz gibi suya ulaştığımızda saatlerimiz 15:00 sularında idi. Telefonlar nadiren çekiyor ve sürekli gidip geliyordu. İsmet, çantasını geçide bırakarak zirveye çoktan ulaşmıştı bile. Zirveyi denemek istiyordum ama kamp yükünü taşıdığım çanta da oldukça yormuştu beni. Bir süre dinlenerek bir şeyler atıştırıyor ve enerji topluyorum. Yanıma bir miktar su alarak, bende çantamı geçide bırakıyor ve zirvenin yolunu tutuyorum. Zirveye giden patika oldukça çarşaklı ve dik bir şekilde ilerlemekte. Neyse ki zirveyi görüyor olmak biraz rahatlatıyor ve ulaşılabilir olduğunu gösteriyordu. Biraz zorlu da olsa zirveye ulaşıyor ve eşsiz manzaranın, doyumsuz keyfine varıyorum. 360 derece eşsiz bir panorama manzarası bulunuyor. Demirkazık, Eznevit, Karasay Kızılkaya ve Yedigöller bölgesi çepeçevre görülebilmekte. Henüz diğer arkadaşlar Karasay zirvesine yeni ulaşmışlardı. Zaman kaybetmeden inişe geçiyor ve Yedigöller Kamp alanına doğru ilerliyoruz. Vardığımızda 10 çadırlık bir ekip kampı bulunmakta idi. Bir kaç kişi dışında ekibin diğer kişilerinin Direktaşı tırmanışında olduğunu öğreniyoruz. Çevrede kısa bir keşiften sonra, uygun kamp yerimizi belirleyerek çadırlarımızı kuruyoruz. 3000 metre rakımda bulunan Yedigöller bölgesinde buz gibi bir hava vardı. Güneş battığında polar ceketler yetersiz kalıyor, mont giymek zorunda kalıyorduk. Diğer arkadaşlarında gelmesiyle akşam yemeği sonrasında bir kaç kare Samanyolu fotoğrafı denemesi yaparak, erken saatte yatıyoruz.

 Karayalak Vadisi

 Emler Zirveden Kızılkaya, Karasay ve Eznevit manzarası

 Emler Zirveden Yedigöller

 Emler Zirveden Demirkazık




Yedigöller Bölgesi

YEDİGÖLLER KEŞİF

Gece boyunca hafif rüzgar hiç kesilmedi ve buz gibi bir soğuk vardı. Yine günün ilk ışıkları ile uyanmıştık. Uyandığımda çadırın içinin toz ile dolduğunu fark ediyorum. Bu durumun nereden ve ne şekilde oluştuğunu anlamaya çalışıyorum. Normal şartlarda çadırın içerisine girecek bir durum bulunmuyor. Tulumun içerisinden çıkarak etrafı daha detaylı incelediğimde, her tarafın toz olduğunu görüyorum ve canım sıkılıyor. Yedigöller bölgesinde ki çimenlerin köklerinin bulunduğu kırmızı topraklardan dolmuştu. Zeminde taş olmadığı için çadırı buraya kurmuştum, ancak bu durum daha berbat idi. Çadırın dış tentesi etrafında zemini örten saçaklar olmadığı için, toz oradan girmiş ve iç tentenin tül örtüsünün deliklerinden içeriye girmişti. Derhal eşyalarda ki tozu temizleyerek, çadırı toplarlıyor ve toz olmayacak uygun bir yere taşıyorum.

Yedigöller Bölgesi Direktaşı



Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de boğazımın ağrıdığını hissediyorum. Derhal olips şeker ile boğazımı yumuşatmaya başlıyorum. Ya gece ki soğuktan yada dün ki Çelikbuyduran geçidinde ki soğuk sudan kaynaklanıyordu. Arkadaşlardan aldığım pastil ile takviye ederek, daha da ilerlememesini umut ediyorum.

Kahvaltı sonrası Direktaş'a tırmanacak olan arkadaşlara parkur başlangıcına kadar eşlik ediyorum. Onlarla, tırmanış rotasının başladığı bölgede ayrılarak, Hacer Boğazı tarafında ki göle doğru yürümeye başlıyorum. Berrak, tertemiz ama buz gibi göl kenarında uzun bir süre sessizliğin ve huzurun keyfini sürüyorum. Boğazımda ki durumun daha da ilerlememesi için, keşif turunu kısa tutarak kamp alanına dönüyorum. Günümün çoğunu çadırda dinlenerek geçiriyorum ve öğleden sonra boğazımın rahatladığını hissediyorum. Akşam üzeri yemek hazırlıklarına başlayarak, arkadaşların dönüş saatlerine yakın yemeği hazırlıyoruz.




DAĞDA YEMEK MENÜSÜ

Kamp süresi boyunca enerji veren ve kolay hazırlanabilen yemekler hazırlayarak yiyoruz. İlk günlerde çabuk bozulabilecek yiyecekleri tüketmeye gayret ediyoruz. Kahvaltıda çoğunlukla yumurta, peynir, zeytin, bal, domates ve salatalık tüketilmekte idi. Öğle yemek saatlerinde genelde parkurda olduğumuz için, kolaylık açısından çoğunlukla sandwiç hazırlıyorduk. Akşam yemeklerinde ise, tarhana çorbası olmazsa olmazımız idi. Ana yemek ise bir gün sebzeli makarna, bir gün ise sebzeli bulgur pilavı oluyordu. Malzememiz var ise yanında da salata eksik olmazdı. Dağda ki kamp süresi boyunca hazırladıkları nefis yemekler için arkadaşlarıma sonsuz teşekkür ediyorum.

Direktaş Rotası inceleniyor




 Direktaş gündüz ve gece



YÜKSEK İRTİFA HASTALIĞI

Yedigöller Bölgesinde ki ikinci kamp günümüzde hava yine çok soğuk ve ateşimiz olmadığı için dışarıda zaman geçirmek neredeyse imkansızdı. Yemek sonrası yine buz gibi havada bir kaç fotoğraf çektikten sonra çadırlara giriyoruz. Gece 01:30 sularında nefes darlığı ve hızlı hızlı nefes alarak uyanıyorum. Ne olduğunu anlayamadığım ve daha önce hiç yaşamadığım bir şekilde nefes darlığı çekiyordum. Ne kadar derin derin nefes alsam da, aldığım hava yetmiyor, ciğerlerimi doldurmuyordu. Çadırın içerisinin havasız kaldığını düşünerek başucumda ki kapıyı aralıyorum. Ancak nafile, değişen bir durum olmuyor. Hızlı hızlı nefes alıyor ve soluduğum hava bir türlü beni rahatlatmıyordu. Derin derin nefes alsam da, ciğerlerimi doldurmadığını hissediyor, boğulacak gibi oluyordum. Çadırdan çıkarak biraz yürüyor, kol açma, göğüs germe egzersizleri yaparak rahatlamaya çalışıyorum. Buz gibi suyla elimi yüzümü yıkıyor ve durumdan medet umuyorum. Ancak kısa süreli rahatlamalar yaşamış olsam da genel itibariyle bir türlü rahatlayamıyorum. Yarım saat kadar bu durum ile uğraşıyorum. Ertesi gün zorlu bir dönüş olacağı için, arkadaşları da uyandırarak uykularını bölmek istemiyorum. Denediğim uğraşlar sonucunda, durumda herhangi bir değişiklik olmadığını fark ettiğimde, vücudumun soğuğa ve yüksekliğe olan normal bir tepkisi olabileceğini düşünerek, bir an önce uyumak istiyor ve sabahın olmasını diliyorum. Uyku tulumuna giriyor, durumu kendimce olağanlaştırarak, dalmaya çalışıyorum. Uzun uğraşlar sonunda yeniden uykuya dalmayı başarıyorum. Sabah kalktığımda, geceye nazaran bir nebze rahatlamış olsam da, arada bir aynı durumu tekrar tekrar yaşıyorum. 2500 rakımların altına inene kadar bu durum aralıklarla pek çok kez daha tekrarlanıyor. Arada bir derin nefeslerle rahatlıyorum. Ancak bu durumun tam anlamıyla geçmesi bir kaç günü buluyor. Aladağlar dönüşünde araştırmalarım sonucunda öğreniyorum ki, yaşadığım olay Yüksek İrtifa Hastalığı olarak tanımlanan, 2400 rakımlardan sonra, düşük hava basıncına bağlı olarak kanda ki oksijen seviyesinin düşmesi sonucunda, vücudun verdiği bir tepki imiş. Kişiden kişiye farklı şekillerde oluşabilmekte ve her bünye farklı tepkiler verebiliyormuş. Böyle bir tecrübe ile Yüksek İrtifa Hastalığı ile de tanışmış oluyordum...

YASEMİN GEÇİDİ - NARPUZ VADİSİ

Medeniyetten uzak, Aladağlar da ki kamp günlerinin son gününe gelmiş bulunmaktayız. Yedigöller Bölgesinden dönüş rotasında, geldiğimiz aynı rotadan gitmek istemiyorum. Mümkün ise başka bir rota üzerinden dönmek istediğimi arkadaşlarla paylaşıyorum. Bölgede ki rotaların pek çoğuna hakim olan İsmet İNAN, Yasemin Geçidinden gidilebileceğinden bahsediyor. Rotayı tarif etmesini ve beni yönlendirmesini istiyorum. Ancak bu rotanın biraz riskli ve sıkıntılı olabileceğinden söz ederek, kendisininde geleceğini belirtiyor. Orada ki çobana bu rotanın durumu hakkında bilgisi olup olmadığını soruyoruz. Yasemin Geçidinden gitmememizi, geçidin diğer tarafında ki kar durumunun risk oluşturabileceğini, hatta geçmemizin mümkün olamayacağından bahsediyor. Ancak İsmet, tecrübelerine güvenerek her hangi bir sorun yaşamayacağımız umuduyla oradan gitme kararı alıyor. Diğer Arkadaşları Karayalak Vadisinden Sokullupınar'a doğru yolcu ederek, bizde Narpuz Vadisine ulaşmak üzere Yasemin Geçidine doğru hareket ediyoruz. Bir kaç küçük tepeler aşarak Yasemin Geçidinin bulunduğumuz tarafında ki dik çarşaklı bölüme ulaşıyoruz. Oldukça dik ve zorlu bölümü geçerek zirveye ulaşıyoruz. Bıçak sırtını andıran, iki taraflı çok güzel bir manzara ile karşı karşıya kalıyoruz. Diğer tarafta Demirkazık manzarası, arkamızda ise Yedigöller manzarası muhteşem güzellikler sergiliyor. Çıktığımız kısımdan daha dik ve oldukça çarşaklı bir iniş, geçidin diğer yüzünde bizi bekliyor. Açıkçası ilk gördüğümde çok ürkmüş ve geri dönmeyi bile düşünmüştüm. Ancak uzun incelemeler sonunda güven kazanarak devam kararı almıştım. Ciddi anlamda dik, çarşaklı, kaygan ve riskli bir zemine sahipti. Cesaretimi toplayarak ilk adımlarımı atıyor ve çarşaklı yüzeyde kayarak inmeye başlıyorum. Her adım atışımda en az 2 adım boyu kayarak durabiliyordum. Zaman zaman bir kayanın arkasına saklanarak İsmet'in gelmesini bekliyordum. Kayalarında arasından uzanan çarşak bölgeyi geçtiğimizde ise korktuğumuz başımıza geliyor ve önümüzde ki geçidi kaplayan kar örtüsü ile yüz yüze geliyoruz. O ana kadar keyifle indiğim parkur, bir anda tehlikeli bir hal alarak, tehlike çanları çalmaya başlıyor. Oldukça tedirgin ve bu rotadan gelmiş olmanın pişmanlığını yaşıyorum. Geri dönüp baktığımda ise, dönmenin mümkün olmadığının farkına varıyorum. Bir şekilde devam etmenin bir yolunu bulmaktan başka çaremiz yoktu. İsmet, 2 metrelik kayadan inerek karlı bölgeyi incelemeye başlıyor. Kar oldukça sert yapıya sahip idi. Ayak topuklarıyla inmek oldukça zor olacaktı. Ancak baton yardımıyla oyuklar açarak inmeyi denemek durumundaydık. Kayadan sarkarak indiğimiz noktada, kar örtüsünün altına uzanan oldukça derin bir yarık vardı. Kar ile kayalar arasında, erime sonucunda oluşmuş bu gibi yarıklar her noktada mevcut idi. Bir kaç adım ilerleyen İsmet'e bir öneride bulunarak, kayalar ile kar arasında ki yarıktan ilerleme şansımızın olup olmadığını soruyorum. Sol tarafın oldukça tehlikeli olduğunu ancak sağ taraftan ilerleyebileceğimizi söylüyor. Zaman zaman bir ayağımızı kayaya, diğer ayağımızı kara gererek ilerlemeye çalışıyoruz. Yarığın genişlediği bölgelerde ise, sırtımızı buz gibi kaya yüzeyine yaslayarak ayaklarımızı kar örtüsüne dayayıp,  yana küçük adımlar atarak sürüklenmeye çalışıyoruz. Yaklaşık 50 metre kadar ilerledikten sonra İsmet duruma alışıyor, hızlı ve dikkatli bir şekilde ilerlemeyi sürdürüyor. Sağa devam eden, geçmiş yıllardan kalan ayak izlerini fark ediyorum. Devamına baktığımda ilerde ki kayalıkların arkasına doğru kayboluyor. Önümüzde daha oldukça uzun bir kar örtüsü olduğu için, bu ayak izlerinin devamında nasıl bir iniş olduğunu merak ederek incelemeye gidiyorum. Bir süre serbest tırmanışla iniş görünüyor ama sonrası dikleşen kayalardan dolayı görünmüyor. İsmet'e seslenerek durumu bildiriyorum. Ancak kendisinin rahat olduğunu, ama istiyorsam deneyebileceğimi söylüyor. Kar örtüsü üzerinde ilerlemek beni oldukça zorluyor ve tedirgin ediyordu. Her ne kadar biraz tırmanış gerektirse de, en azından ellerimin tutabileceği  ve ayaklarımın sağlam basabileceği bir kaya yüzeyi vardı. Devamının olup olmadığı riskini göze alarak buradan inişe devam ediyorum. Zaman zaman oldukça riskli noktalardan geçmiş olsam da, bu gibi yüzeyler, kar örtüsünden daha çok güvenli gelmiştir. Sorunsuz bir şekilde ikimizde iniş parkurunu tamamlayarak patikaya ulaşıyoruz. Geri dönüp baktığımda ne kadar riskli ve tehlikeli bir bölgeden geçtiğimiz daha çok belli oluyordu. İsmet ıslanmış olan kıyafetlerini kurutmak ve dinlenmek üzere uygun bir yerde duruyor. Ben ise ilerde gördüğüm kayaların üzerine oturarak Narpuz Vadisinin ve Demirkazık Zirvesinin seyrine dalıyorum. İsmet'in hala gelmediğini görünce geciken öğle yemek molasını da burada veriyorum. Uzun zaman olmasına rağmen halen gelmemiş olan İsmet'i telefonla arıyor ve durumunu soruyorum. Hareket ettiğini ve ilerlediğini bildiriyor. Bunun üzerine bende hareket ederek ilerliyorum. Bir süre patika ile devam eden rota, sonrasında dere yatağına bağlanarak kayaların arasından ilerlemeye başlıyor. Bu bölüm biraz zorlu olsa da oldukça keyif veriyor. Kayaların üzerinden hoplaya zıplaya ilerleyen, zaman zaman kayalardan sarkarak gidilebilen, etrafa bakıldığında sadece gökyüzünün görülebildiği bir bölgeden ilerliyorum. Çalan telefonla, İsmet araca ulaştığını ve diğer arkadaşlarında geldiğini bildiriyor. Bu durum beni çok şaşırtıyor. İsmet, ben görmeden ne zaman ve nereden benim önüme geçmişti de o kadar ilerlemişti. Parkuru incelediğimde daha 1 saate yakın bir yürüyüş rotasının olduğunu bildiriyorum. Onlar geri dönecekleri için, Çamardı dolmuşuna yetişmeleri gerekiyordu. Biraz hızlı hareket ederek son anda yetişiyorum. Her şey için birbirimize teşekkür ederek vedalaşıyoruz.

 Yasemin geçidinden Yedigöller

Yasemin geçidi Demirkazık Yüzü









Bir kaç gün daha kalarak 2 bisiklet rotası daha yapmayı düşünüyorum. Hem yorgunluk atmak, hemde dinlenerek daha sakin kafayla düşünmek üzere, Çamardı ilçesine gidiyor ve bir restorana oturuyorum. İki ayak topuklarımda su toplamış durumda ve çok kötü canım yanmakta idi. Öyle ki bu günün rotasının son bölümlerini terliklerle yürümek durumunda kalmıştım. Bir taraftan da hiç bu kadar uzun süre ayrı kalmadığım çocuklarımı çok özlemiştim. Bedenen ve psikolojik olarak son değerlendirme sonucunda, bu ayaklarla bisiklet binebilmenin de mümkün olamayacağını düşünerek, 10 günün sonunda Aladağlara veda ediyor ve dönüş kararı alıyorum. Mümkün olursa bir kış faaliyeti ve gidemediğim diğer bölgeler ile zirveler için yeniden gelmeyi umut ediyorum...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder